Kırklar Dizisi 40 HİKMET,DERS,HADİS,BAHİS,KAVRAM,KAVRAM 6 KİTAP TAKIM , KOLEKTİF İkinci El Kitap #2962309000204|Nurcular hakkında büyük oyun nasıl bozuldu Ramazan BALCI|Ahmed Ziyaüddîn-I Gümüşhanevi Hz Gümüşhane Belediyesi
1.6.2025
Contents
- Hadislerle Nasihatler 1-2 2 Cilt Takım|Allah Kulunu Severse|”Yirmidördüncü Söz” Örneği
- Ahmed Ziyaüddîn-i Gümüşhanevi Hz.|İslam Düşüncesi Üzerine|Allah a Yöneliş
- Feyzül Furkan Kuran Meali Büyük Boy Ciltli TABA|Mercan Resiflerinin Ötesi|İranlı milletvekili: “Elektrik kesintileri tarımı yok edecek”
Kırklar Dizisi 40 HİKMET,DERS,HADİS,BAHİS,KAVRAM,KAVRAM 6 KİTAP TAKIM , KOLEKTİF İkinci El Kitap #2962309000204|Nurcular hakkında büyük oyun nasıl bozuldu Ramazan BALCI|Ahmed Ziyaüddîn-I Gümüşhanevi Hz Gümüşhane Belediyesi
Üslûb ve dil yönünden kısaca bu şekilde tanıtabileceğimiz Risale-i Nur’un tefekkürünü gereğince tanıtmak ise, bu boyuttaki bir yazıda pek mümkün gözükmemektedir. Bunun için en iyi tanıtıcı eser, Risale-i Nur’un kendisidir. Bazı risalelerin ise, Risale-i Nur’un birçok özelliğini üzerindetaşıyan bir fihriste hükmünde olduğu görülür. Meselâ “Yirmidördüncü Söz,” böylesi bir risaledir. Ve onu anlamaya dönük çabalar, kendi anlayışını ona giydirmeye yönelik başka kimi çabalarla gölgeleniyor. Çoğu insan, ona kendi paradigmasını yamamaya çalışıyor.|Bunun yukarıdaki risâleden ibaret olduğu söylenebilir. Söz konusu risâlenin Latince tercümesi günümüze ulaşmıştır (Leiden, nr. 1647; bk. McCarthy, s. 72). Kindî’nin etkisinin talebeleriyle sınırlı kalmayıp eserleri kanalıyla sonraki filozof ve kelâmcılar üzerinde devam ettiği görülmektedir. Meselâ onun bir felsefe terimleri sözlüğü olan Risâle fî ḥudûdi’l-eşyâʾ ve rüsûmihâ adlı risâlesi Hârizmî ve İbn Sînâ’dan Cürcânî’ye kadar etkili olmuştur. Risâle fi’l-ḥîle li-defʿi’l-aḥzân’ı diğer eserleriyle kıyaslanmayacak ölçüde geniş bir etkiye sahiptir. Mustafa Çağrıcı geniş bir araştırmayla yaptığı neşirde bu etkinin boyutlarını göstermiştir (Üzüntüden Kurtulma Yolları, s. 23-38).|Getirdiğimiz şu hastamıza bir dua ediversin\. Oyun kütüphanemizi düzenli olarak güncelliyor, en yenilikçi oyunları sunuyoruz. https://casinomhub/\.Biz kendimizce ona hürmet etmek istemiştik. Onu bu hareketimizle üzeceğimizibilmiyorduk. Ne olur bize merhamet edip dua etse de hastamız iyi olsa.”dediler. Talebeler bu arzularını gidip Gümüşhânevî hazretlerine haber verdiler.Gümüşhânevî hazretleri merhamet edip onların bu arzularını kabul etti. SonraYahudiler teker teker yanına yaklaştılar ve Ziyâüddîn hazretlerinin ellerindenöptüler.
Hadislerle Nasihatler 1-2 2 Cilt Takım|Allah Kulunu Severse|”Yirmidördüncü Söz” Örneği
- Abdülkâdir-i Geylânî, İmam-ı Rabbanî, Gazalî gibi üstadlarından hangisinin yolunu seçmesi gerektiğini düşünürken, İmam-ı Rabbanî’nin Mektubat’ında bulunan ve manidar bir biçimde ‘Mirza Bediüzzaman’a’ hitap eden bir mektupla karşılaşacaktır.
- Âyetinin tefekkürüyle meşgul olan ihtiyar âlim, çok geçmeden,Haşir Risalesi ’ni yazdı.
- Mustafa Kemal’in onu anladığı da söylenemez.
- Şu halde bu ilk sebep (dış sebep) bütün var olanları yaratan Allah’tır.
- Bununla birlikte Kindî’nin dolaylı bir şekilde ifade ettiği görüşler hudûs, vahdet-kesret ve nizam delilleri kapsamında değerlendirilebilir.
- Şu halde iddia edildiği gibi Kindî Mu‘tezilî olsaydı şimdiye kadar kelâm literatüründe özellikle Kādî Abdülcebbâr’ın Fażlü’l-iʿtizâl ve Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile’siyle İbnü’l-Murtazâ’nın Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile adlı eserinde ona yer verilmesi gerekirdi.
|
|
|
|
- Bu örgü içinde gelişen “Yirmidördüncü Söz,” Risale-i Nur’un temel karakteristiğini ve genel portresini en iyi özetleyen risalelerden biridir.
- ��te, �hlas Risalesi de, Risale-i Nur’un ‘direzi’si, ‘atk� ipi’ h�km�ndedir.
- Bundan dolayı metafiziğe ilk felsefe adı verilmiştir ki gerçekten doğru bir anlayıştır.
- Üçüncü meyvede ise, kelimenin tam anlamıyla insan olan, kelimenin tam anlamıyla iman eden, ve kelimenin tam anlamıyla Müslüman olan Hz.
- “3 Mayıs günü Cumhuriyet tarihinin en utanç verici gericilik ayaklanmasına tanık olduk.
- Çünkü şeriatin çizgisi kıl kadar incedir, kılıç kadar keskindir.Ona ancak hadis-i şerife sarılarak, hadis-i şerif yolunda yürüyerek, takvâyolunu yol edinerek, ihlâs ile hareket ederek ulaşabilirsiniz.
|
|
|
|
- Sonuçta kendisini terkedecek olanları, onlar kendisini terketmeden terkedecektir.
- Filozof, “Isıtılan her cisim ısıtılmadan önceki yerinden daha geniş yer kaplar ve soğuyan her cisim de önceki yerinden daha az yer kaplar” diyerek genleşme kanununu ilk defa açık biçimde ortaya koymuştur.
- Âyetindeki bir ifade tekrarlanır ve Resul-i Ekrem’e (a.s.m.) salât ve selâm edilir.
- Ayrıca onun kaleme aldığı eserlerin tarihî kronolojisini tesbit etmek mümkün olmadığından düşünce hayatında farklı evrelerin bulunduğu savunulamaz.
- “Bu risale, l�akal onbe� g�nde bir okunmal�d�r” demi�tir.
- Şayet bulaşacak olsalardı, o şahıs o iftira dolu konuşmaları yaptığı sırada bulaşırlardı.
|
|
|
Hilâfet-saltanat ayrımını yapabilmesi; saltanat sınıfına giren bütün yönetimleri meşrulaştırma adına zoraki tevillere girişmemesi, bununla ilgilidir. Üstelik, bu noktada, Ehl-i Sünnet ile Şîa arasındaki onüç asırlık gerilimin ilacı olacak bir tahlile ulaşmıştır. Şîa’da, Ehl-i Sünnetin ‘asayişe ilişmeme’ adına saltanat rejimlerinin zulümlerine seyirci kaldığı şeklinde yaygın bir kanaat vardır. Ehl-i Sünnette ise, Şîa’nın ‘adalet-i mahza’ ölçüsünü yanlış tatbik ederek İslâm dairesinde sürekli bir muhalefet ve iç-çatışma ürettiği şeklinde bir kanaat mevcuttur. Risale-i Nur’un ise, Ehl-i Sünnetin ‘asayişe ilişmeme’ tavrını Hz. Ali’nin (dolayısıyla Şîa’nın) ‘adalet-i mahza’ ölçüsüyle açıkladığı görülmektedir.|Bu mert insan birkaç ay sonra “Eski Said’i Yeni Said’e götürüyor” dediği bir trenin bilmem kaçıncı mevkiinde Van’a gidip Erek dağında birkaç talebeyle Kur’ân derslerine başlayacak, Mustafa Kemal ise bu tavra galiba hiçbir anlam veremeyecekti. İstanbul’a geldiğinde, yaşı otuz civarındaydı, ve II. Az zaman sonra, ‘Şarkın yalçın kayalıklarından kopup gelen âteşîn bir zeka’ olarak tanındı, ama yine de pek anlaşılamadı. Herkes, “Çöküşe doğru yol alan Osmanlıyı bu durumdan nasıl kurtarırız?” sorusuna cevap arıyordu. Onun yaklaşımı da hep bu çerçeve dahilinde anlaşıldı.|Ulûm-u şer’iyyede çok sağlam bilgilere sahip birkimse… Tabii, tarikatın, tasavvufun şeriata tam, sağlam bir şekilde bağlıinsanlar tarafından öğrenilmesi ve öğretilmesi son derece önemli bir olaydır. Hadis âlimleri biraz böyle fazla sert oluyorlar, tenkid ediyorlar. Çağlarındeğişmesi ile yeni gelen insanların öğrendiği bazı bilgiler dolayısıyla,eskileri tenkidi vardır. Çok samîmî bir İslâm âlimi Gazâlî’nin bazı fikirlerinekatılmayabilir. Çok samîmî bir zât, Muhiddîn ibn-i Arabî Hazretleri’ne iştiraketmeyebilir.
Ahmed Ziyaüddîn-i Gümüşhanevi Hz.|İslam Düşüncesi Üzerine|Allah a Yöneliş
Kindî, bu ritim kalıplarını şiir ve aruz ilmiyle alâkalandırarak bu konuda örnekler sunmaktadır. Dinî telakkinin dışına çıkarak ahlâkı bir felsefe problemi olarak tartışan ilk Meşşâî filozofunun Kindî olduğunda şüphe yoktur. Kindî doğrudan ahlâkla ilgili olmak üzere dört eser yazmıştır.|Yemekten sonra ZiyâüddînGümüşhânevî hazretlerine takdim etti. Ziyâüddîn hazretleri o üzümlerden sâdecehelal olanları yedi. Sonra da; “Allahü teâlânın yardımıyla biz haram ve helâlibiliriz. Demek sen bizi imtihan edersin.Bu şekilde hareket hatâdır. Allahadamlarına gizliler aşikâr olur.” buyurdular. Alfabetik sıraya göre yazmış olduğu Râmûzü’l-Ehâdîs adlı Hadis kitabından, haftanın iki günü, çoğu defasorulu-cevaplı ders takrir eden Gümüşhânevî ömrü boyunca yetmiş defa buusulle Râmûz’u hatmettirmiştir.|Gümüşhânevî hazretleri bir gün çayırlık bir yerde talebeleri ilesohbet ediyordu. O sırada oraya erkekli kadınlı bir grup Yahûdî geldi.Beraberlerinde getirdikleri hasta bir kadını Gümüşhânevî hazretlerinin huzurunakoydular. Sonra da bir kenarda şarkı söylemeye başladılar. Bunun üzerineGümüşhânevî hazretleri ayağa kalkıp oradan uzaklaşmak istedi. Yahûdî topluluğuonun uzaklaşmak istediğini görünce telaşlanıp; “Bu zât acaba kime incindi.
Feyzül Furkan Kuran Meali Büyük Boy Ciltli TABA|Mercan Resiflerinin Ötesi|İranlı milletvekili: “Elektrik kesintileri tarımı yok edecek”
|
Ona göre, “Şöhret ayn-ı riyadır, zehirli bir baldır.” İnsanı aldatır, denklemlerini sarsar ve ancak son dakikada o kaçınılmaz ölüm gerçeğiyle tanıştırır. Oysa, bir bütün olarak hayatın, ölüm gerçeğiyle tutarlı bir açıklamasının yapılması; varoluşun ölüm gerçeğiyle birlikte anlamlandırılması; ve o şekilde yaşanması gerekmektedir. Felek ve gökküreleri eter (esir) denen ve havadan daha hafif olan bir tek maddeden meydana geldiğinden saydamdır. Zıtları bulunmadığı için de oluş ve bozuluşa uğramazlar. Bunlar küre şeklinde olup hareketleri daireseldir.|Bu eserle bir bakıma tefekkürünün ana çizgilerini belirleyen Said Nursî’nin bir sonraki eseri, Ruslarla yapılan savaş esnasında, kimi bahisleri sıcak çatışmaların içinde yazılan İşârâtü’l-İ’caz adlı Kur’ân tefsiriydi. Aslen Arapça olan bu eser, Kur’ân’ın ilk sûresiyle başlayan; Kur’ân’daki sıranın aynen takip edildiği klasik tefsir formu içindeydi. Farklı ciheti, müellifin yalnız bazı âyetleri veya âyetin bazı kısımlarını tefsir etmekle yetinmeyip, istisnasız her âyeti, cümle cümle, kelime kelime, hatta harflerine kadar tefsir edişiydi. Bu tefsir, adı üstünde, ‘i’caz,’ yani Kur’ân’ın mucize oluşu üzerinde yoğunlaşıyordu. Kırk ayrı açıdan Kur’ân’ın i’cazını çalışan bu tefsir, ikinci sûre olan Bakara sûresinin 32.|Evrenin merkezinde bulunan yer de küre biçimindedir; daha doğrusu ay altı âlemdeki cisimlerin ilkesi sayılan toprak, su, hava ve ateş birbirinin üstünde küre şeklinde katman oluşturmuştur. Kindî’nin ifadesiyle, “Aydan itibaren feleğin son sınırına kadar olan alandaki gök cisimlerinin tamamı ne sıcak ne soğuk ne yaş ne de kurudur. Allah zamanı yarattığı andan itibaren onlar oluş ve bozuluşa uğramamıştır” (a.g.e., s. 97). Filozof dıştan ve içten feleğin küre şeklinde olduğunu, ayrıca dört unsurun da küre biçiminde bulunduğunu kanıtlamak üzere bazı delillere başvurur (Resâʾil, II, 48-50, 52-53). Son tahlilde canlı ve akıllı bir varlık şeklinde tasarlanan bu âlem yerküreden en son feleğe kadar dopdolu olup orada boşluğa yer yoktur. En son feleğin ötesinde ise ne boşluktan ne de doluluktan söz edilebilir.
Zabıtanın müdahalesi ile bunlara yeni otobüsler bulundu.Kabrin başında bir hâkim tarafından ‘Bu mücadele, ilerici gerici mücadelesidir’ tarzında siyasi bir konuşma yapıldı. Başbakanın, Hükümet âzalarının çelenklerine hakaretler edildi. Bu cenazeden siyasi istismar yolu ile nemalanmak isteyenler vardı.|‘Sahabe mesleği’ demek, sonraki tüm çabaların hiçe sayılması demek değildir. Bilakis, meseleyi çözmedeki başarı düzeyleri her ne olursa olsun, bu dönemlerin İslâmî birikiminin, bu eksende yoğrulması demektir. Bu mesleğin içinde Gazalî de vardır, Taftazanî de, Câmî de… Bu mesleğin içinde, eksik ve tek-yanlı kalsalar dahi, fıkıh disiplini de vardır; tasavvuf ve kelâm disiplinleri de… Tüm bu entellektüel, fikrî, kalbî çabaların bir bütün içinde özümsenmesine çalışılmaktadır.|Bu da her sonlu ve sınırlı olanı sınırlandıran bir kudretin var olduğu, bu eylemin bir süreç içinde gerçekleşeceği olgusudur. Meşşâî felsefede âlemin sonradan yaratıldığı kabul edilmekle birlikte yaratılışın zaman içinde mi gerçekleştiği yoksa zaman dışı bir olay mı olduğu tartışmalı bir konudur. Ayrıca yaratılışta Allah’ın varlığını âlemin yaratılması için yeter sebep sayan Fârâbî ve İbn Sînâ gibi filozofların bunun ilâhî iradeye gerek kalmadan ezelde sudûr şeklinde gerçekleştiğini savundukları bilinmektedir. Kindî’de de bunu hatırlatan görüşlere rastlanmaktadır. Her var olan, olmayanı meydana getirmek üzere bir etkilenme durumundadır. Öyleyse ilk gerçek, ‘bir’den gelen birlik feyzi her duyulur nesneye ve onlara ilişkin olanlara varlık vermiştir.
Zira zamanın akışı içinde her şey sürekli bir değişim halindedir. Dolayısıyla duyu bilgisi akıl bilgisi gibi sabit ve içerikli olmadığından güvenilir bir bilgi türü değildir. Bir başka ifadeyle özne-nesne ilişkisinin bir sonucu olarak elde edilen bu bilgiler duyu organına bağımlı, ferdî ve tikeldir. Bu sebeple duyu algıları hiçbir zaman varlığın mahiyet ve hakikati konusunda doğru bilgi vermez.|Hemen hemen tamamı Arapça ve İngilizce’ye çevrildiği gibi, belli bazı risaleler Almanca, Fransızca, Rusça, Japonca, Malay dili gibi başkaca dünya dillerine de çevrilmiş bulunuyor. Yazdıkları, Türkiye’de, Avrupa ülkelerinde, Ortadoğuda, Mağrib’de ve dünyanın diğer yerlerinde milyonlarca insan tarafından okunuyor. TC içinde ve dışında akademik araştırmaların konusu oluyor. Hakkında uluslararası sempozyumlar düzenleniyor, kitaplar yayınlanıyor. Gazete ve dergi sayfalarında, umulmadık isimlerin dahi onu sözkonusu ettiği yazılar boy gösteriyor.|Eserin tek nüshası British Museum’da kayıtlı (Or., nr. 2361) bir yazmanın 165a-168a varakları arasında yer almaktadır. Kindî’nin, üzerinde en çok araştırma yapılan mûsiki risâlesi olan bu eserle ilgili ilk çalışma, Mahmûd Ahmed el-Hifnî ve Robert Lachmann’ın ortaklaşa yaptıkları tahkikli neşirdir (Leipzig 1931). Daha sonra bunu Yûsuf Şevkī ve Zekeriyyâ Yûsuf’un neşirleri izlemiştir (yk.bk.). Öte yandan çok yönlü bir âlim ve bir kelâmcı olan İbn Hazm’ın âlemin yaratılmışlığını ispat için ortaya koyduğu beş delil, Kindî’nin sonsuz bir niceliğin imkânsızlığını kanıtlamak üzere serdettiği delillerin aynıdır (el-Faṣl, I, 57-69).
Risâle fi’l-ʿilleti’lletî lehâ tekûnü baʿżu’l-mevâżıʿ lâ tekâdü tümṭaru. Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshasını (Ayasofya, nr. 4832, vr. 14-15) Ebû Rîde Resâʾilü’l-Kindî el-felsefiyye’de yayımlamıştır (II, 70-75). Risâle fî îżâḥi ebʿâdi mâ beyne’n-nâẓır ve merkezi ʿamideti’l-cibâl. Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Ayasofya, nr. 4833) bir nüshası mevcuttur (Brockelmann, GAL Suppl., I, 374). ��te, �hlas Risalesi de, Risale-i Nur’un ‘direzi’si, ‘atk� ipi’ h�km�ndedir.|Talebeler bir şey diyemeyip tekrar geriye yolakoyuldular. Bir müddet gittikten sonra parasızlık sebebiyle dönmek istediler.Üç defa bu durum tekrarlandı. Dördüncüsünde yolda giderken karşılarına bir zâtçıktı. Bu işte imtihan edildiklerini anladılar ve hoca sözü ve emridinleyen kimsenin hiçbir işinde üzüntü ve sıkıntı çekmediğine ve işlerininkolay olduğuna yakînen inandılar.|Bir ara Abdülhamid’in emriyle tımarhaneye yollandı. Sonra, İttihadçıların ağırlıklarını koydukları Otuzbir Mart sonrası dönemde, bu olayla ilgisi olduğu zannıyla Divan-ı Harbe çıkarıldı ve idam talebiyle yargılandı. Yaşadığı bu iki olayı, ‘iki mekteb-i musibet’ olarak yorumladığı; sonradan kitap halinde neşredilen muazzam bir savunma akabinde beraat etti. İlk ve Ortaçağ felsefe ve kozmolojilerinde hâkim olan genel anlayışa göre âlem denilen maddî kâinat ay üstü ve ay altı olmak üzere başlıca iki varlık alanına ayrılır. İlkinin oluş ve bozuluşa uğramayan ideal ve mükemmel, ikincisinin ise oluş ve bozuluş kanununa tâbi süreksiz varlıkları içerdiği kabul edilir.